46

 Selammm bal tanelerimm 🍯🐝 (arı benim sizi yemeye geliorm kaçın) Söz verdiğim üzeree ikinci bölümü de salıyorum burayaa 🪄 Hatırlarsanız bundan çok bölüm önce konakta önemli bir sergi düzenlenmişti. Demre, Beren'in tablosunu mahvetmiş, büyük bir kargaşaya sebep olmuş ve herkesin önünde kriz geçirmesini sağlamıştı. Böylece Tan Şahoğlu kendine gelmesi için kızını akıl hastanesine şutlamıştı (👀) ve Beren kısa bir süreliğine kitaptan ayrılmıştı.


Hadi şimdi gelin geçmişe gidelim, o akıl hastanesini bi' ziyaret edelim. Ama dört kişilik bir karakter okuyacaksınız, şimdiden gürültülü iç sesine hazırlıklı olun derim 




46: DİZ ÇÖK, DUA ET BENİMLE





BEREN ŞAHOĞLU


Sergiden Üç Gün Sonra



Hiç özlememişim burayı.


Ben özlemişim valla. Burada çok güzel resimler çiziyordum.


Sırtımı duvardan ayırarak elimdeki pipodan derin bir nefes çektim. İki gün önce ablamla ettiğim tatsız kavgadan kalan sızılar hâlâ tenimde geziniyordu. İkiniz de kesin sesinizi. Bir süre sonra bana baş ağrısı olarak dönecek kadar sertçe kaşlarımı çattığımın bile farkında değildim. Gözlerimi koridorun öteki ucuna kenetlemiştim. Burası hastanenin kırmızı alanıydı; belli başlı doktorlar ve hemşireler dışında hiç kimsenin girmesine izin yoktu. 


Ama uzun zaman sonra buraya gelmişken, onu ziyaret etmeden gitmek de sıkıcı olurdu.


Karşıdan gelen hemşire kadını görünce, "Müsait mi?" diye sordum. Başım şimdiden sızlamaya başlamıştı; verdikleri ilaçların bedenime yüklediği ağırlık belli belirsiz dengemi bozabiliyordu.


Hemşire eliyle koridorun öteki ucunu gösterdi. "Sizi bekliyor, Beren Hanım."


Pipodan son bir nefes daha çekip, bir süre etrafımda dönen dünyanın tadını çıkardım. Ardından pipoyu kadının eline tutuşturup, yürümeye başladım. Bir yandan da üstümdeki rahatsız edici üniformayı çekiştiriyordum. Nasıl bana naylondan kumaş giydirebilirler? Babama bu meseleden bahsetmeliyim. Fakat bunu düşündükten saniyeler sonra pişman oldum. 


Çünkü benden cesaret alan Zeren'in sızlanışlarını duymak tadımı daha da kaçırmıştı. Topuklu giymeyi, makyaj yapmayı çok özledim. Babam bu kuralı esnetebilir, burası cemiyetin hastanesi değil mi hem? Babam halleder.


Önünde beyazlara bürünmüş maskeli iki adamın dikildiği kapıya yaklaşırken, Ceren'in hulyalı mırıltılarını dinliyordum. Ben terlikle yaşamaktan mutluyum, çok rahatlar. Zaten makyaj da cildimizi bozmuştu. Tablomu mahvettiklerinden beri ilk defa mutlu hissediyorum. 


Adamlardan biri kapıyı tıklatarak içeriden iznin gelmesini bekledi. Sanki burası yıllardır akıl hastanesinde yaşayan bir hastanın odası değildi de, mühim bir adamın şahsi makam odasıydı.


Gerçi öyle de denebilir.


Bir nevi buraya mahkum edilmişti; fakat ürkütücü bir güce ve hâkimiyete sahipti. Cemiyetteki mevkisinden men edilmesi hiçbir şeyi değiştirmemişti; bunlar sözde hamlelerdi. Hâlâ kayışlardan biri bu hasta adamın elindeydi.


Uzun dakikaların sonunda içerden boğuk bir, "Gir." buyruğu yükselince adam kapıyı açabildi. Ama ne içeriye baktı, ne de girmeye yeltendi. Araladıktan hemen sonra eski pozisyonuna geri döndü ve tıpkı cansız bir heykel gibi önüne bakmaya kaldığı yerden devam etti.


Zeren güldü. Resmen herkesi kendisine köle etmiş.


Ceren ürkek ürkek titredi. Küçüklüğümden beri korkutuyor bu adam beni.


İstemsizce tedirgin oldum. Buraya gelmek hata mıydı?


Sırtı bana dönük hâlde parmaklıklarla örtülmüş pencereden dışarıyı seyreden adam, rahatsız edici bir yavaşlıkta yüzünü döndü. Omzunda küçük, sevimli bir muhabbet kuşu duruyordu. "Gel bakalım güzel kızım, gel, seni tekrar burada görmek ne hoş. Seneler mi oldu?"


Aralık kapıdan içeriye süzüldüğümde sezdiğim ilk tuhaflık içerinin buz gibi oluşuydu. Resmen soğuk raks ediyordu odada. Bir süre sonra bunun nedeninin önünde durduğu açık pencere olduğunu anladım.


Kim bu soğukta pencereyi açardı?


Karşı duvarın önündeki masa ufaklı büyüklü kafeslerle donatılmıştı; içlerinde birbirinden farklı çeşit çeşit cins kuş bulunuyordu. Oradan oraya uçuşuyor, kanat çırpıyor, ötüyorlardı. Yine de oda oldukça geniş ve ferahtı; çok az eşya vardı. Öyle ki insanın canını sıkıyordu.


Duruşundan konuşmasına kadar Aziz'in tıpatıp aynısı olan adama bakarken, kendimi eziliyormuş gibi hissettim. Biri kör olan yeşil gözleri öylesine deliciydi ki, insana ne zaman kırpılacağını sorgulatıyordu. Tüyler ürperticiydi.


Ne kadar deli gibi bunu istese de Merih ona hiç benzemiyordu.


Kendimi zayıf hissettiğim anlarda kuşandığım silahıma uzanarak, omuzlarımı dikleştirdim. Umursamaz ve rahat bir tavırla kollarımı önümde kavuştururken, yavaş adımlarla odanın içinde gezinmeye başladım. "İlginç bir yer, daha önce hiç beni burada ağırlamamıştın. Ama çok sıkıcı, iyi ki ağırlamamışsın."


Kıkırdayınca omzundaki kuş tiz sesiyle şakıdı. "Burada yalnızca özel kişileri ağırlarım."


Durdum. "Ben özel miyim?"


Gözleri dışında hiçbir uzvu kımıldamıyordu. Hatta kolları da iki yanında cansız birer et parçası gibi, hareketsiz duruyordu. Rahatsız edici bir görüntüydü. "Biz özeliz."


Yaptığı vurgu beni huzursuz hissettirdi. Çünkü bunun ikimizde de bulunan hastalığa atıf olduğunu anlamıştım. Bakışlarından rahatsız olarak gözlerimi kaçırdım. Şimdiden pişman olmuştum bu odaya adım attığım için.


Babamın kulağına giderse biterim.


"Yoksa inanmıyor musun özel olduğumuza?" Beklemediğim bir soruydu.


Cevap vermedim. Benim yerime omzundaki kuştan ses yükselince gözü hafifçe seğirdi; kulağının dibindeki bu tizlikten rahatsız olduğu aşikardı.


"Baban henüz sen küçükken bana gelip ne dedi, biliyor musun?" Merakla ona baktım; odanın tam ortasında durmuştum. "Yardım et bana, nasıl iyileştirebilirim ben bu çocuğu? Senin hastalığının aynısı var onda da. Çok çaresizim, yol göster bana. Ne yapmam lazım? Nasıl davranmam lazım? En iyi sen bilirsin."


Gözlerimin yaşardığını hissettim. Sanki babamın bu sözleri sarf eden sesi kulaklarımda çınlamıştı.


Ağır adımlarla yanıma sokularak, tam karşımda durdu. İçgüdüsel olarak geriye çekilmek istedim; ama sezgileri o kadar kuvvetliydi ki, henüz ben yeltenemeden uzanarak elimi yakaladı. Göğsüme kavuşturduğum kollarımı zorla çözdü.


"Ben ne dedim, biliyor musun?" Yine cevap vermedim. Elimi babacan bir tavırla iki elinin arasına hapsederken yalnızca ürperdim. "Yat kalk, dua et dedim. Çok özel bir çocuğa sahipsin, kıymetini bil." Hafifçe gülümsedi. "Şimdi söyle bana güzel kızım, kıymetini biliyorlar mı?"


Yutkundum; gözümden akan sıcacık bir yaş, yanağım boyunca akıp gitti. "Bilmiyorlar."


Usulca elini kaldırarak ters çevirdi, yanağımdan akan yaşı yavaşça sildi. Dudaklarından ağıt dolu bir fısıltı dökülmüştü. "Vah vah, zavallı şey seni, ben kıymet bilirim." Elini omzuma koyarak, apansızın hiç ummadığım bir güç uyguladı bedenime. "Hadi diz çök, dua et benimle. Ne kadar özel olduğumuzu düşünerek şükredelim."


Kendimi dizlerimin üstüne devrilirken buldum. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Korkuyla dolarak, ufaldım.


Benimle birlikte o da çökmüş, ellerimi sımsıkı yumruklarının içine alarak gözlerini yummuştu. Birden alnını alnıma yaslayınca irkildim. Fazla yakın ve iç içeydik. Anlam veremediğim bir duygu karmaşasıyla kaskatı kesilmiştim; yanaklarıma akan yaşları durduramıyor, içimde kabaran ağlama isteğini bastıramıyordum.


Gözlerini açmadan, fısıldadı. "Bazı insanlar bu dünyadan belli bir amaç uğruna geçip giderler. Bazı değerler katarlar." O kadar içli ve dertli bir nefes aldı ki içime bir keder çöktü. "Özel insanlardır bunlar. Bulundukları her yer, söyledikleri her söz bir şekilde kadere dokunur. Tıpkı şu anda senin burada olman gibi, güzel kızım."


Alnıma bastırdığı alnını yavaşça iki yana salladı. Gözleri hâlâ kapalıydı; kaşlarını sonuna kadar çatmıştı.


"Peki düşün bakalım, kadere dokunmak için bana söylemek istediğin bir şey var mı?" Fısıltısı o kadar buyurgandı ki, gür bir haykırış gibiydi. Gözlerinin kapalı oluşu, tuhaf bir şekilde daha da rahatsız ediciydi. "Düşün bakalım."


"Bilmiyorum." Geriye çekilerek uzaklaşmak istedim ama bırakmadı. Ellerindeki baskıyı arttırarak beni soğuk zemine geri mıhladı.


Birden gözlerini açarak, alınlarımızı birbirinden ayırdı. Suratındaki buruşukluk gitmişti; artık durgun bir denizi andırıyordu. "Benden daha çok şey bildiğin kesin." Sesi şefkat doluydu. Hâlâ omzunda duran ufak kuşu gösterdi. "Ben hayatı boyunca kafese kapatılmış bir kuştan farksızım. Sense özgürce uçabilen bir kuşsun. Hadi bana biraz dışarıyı anlat, hep aynı kişilerden dinlemekten sıkıldım. Kimsecikler ziyaret etmiyor bu hasta adamı. Cemiyette neler oluyor?"


Son soru o kadar baskındı ki, istemsizce cemiyetle alakalı yaşananları anlatmaya başladım. Bir yandan da kesik kesik ağlıyordum. "Babamın müşterileri azaldı, itibarı çok sarsıldı. Konakta düzenlediğimiz sergi berbat geçti. Birisi tablomu mahvetmiş, üstüne yeğenimi öldürmemle alakalı bir şeyler yazmış. Evet, öldürdüm ama o yazıyı ben yazmadım. Sırf bu yüzden buraya gönderilerek cezalandırıldım..."


Ceza alması gereken biz değildik.


Zihnimin kuytu bir kıyısına sinmiş olan Zeren'in söylediklerini tekrarladım şuursuzca. "Ceza alması gereken biz değildik."


Hoyratça sözümü kesti. "Bana oğlumu anlat. Bana aslanımı anlat." Gururlu bir baba gülümsemesi belirdi dudaklarında. "Devamlı buraya geldiğini biliyorum. Bana bakıyor ama karşıma çıkamıyor." Gözlerini yumarak başını hafifçe yana eğdi birden. "Geldiğinde varlığını hissedebiliyorum. Etle kemik gibiyiz biz, bütünüz." 


Başım zonkluyordu; nefesler ciğerlerime yetmiyordu. Dizlerimin üstünde olmama rağmen kendimi düşecekmiş gibi hissediyordum.


Gerçekten özel birisi miydim?


"Oğlun..." Bir an oğlunun kim olduğunu hatırlamaya, odaklanmaya çalıştım. "Merih, evet. Neyini anlatayım? Merih evlendi."


Ansızın ellerimi öylesine sıktı ki, kendimi acı içinde inlerken buldum. Korkunç bir güçtü. Hızla açılan dehşet dolu gözleri, adeta bir bıçak gibi üzerime saplanmıştı. Ağlamam şiddetlenirken uzaklaşmaya çalıştım; dizlerimin üstünden kalkmak istedim.


"Diz çök. Tevazu göster." Sertçe ellerimi aşağıya çekerek geri yere çakılmama neden oldu. Hiddetle gözlerini belertmişti; göz bebekleri marazi bir şekilde büyümüştü. Bakışları simsiyahtı. "Demek evlendi. Demek evlendi..."


Ansızın beni orada iki büklüm bırakarak ayağa kalktı, üstüme basıp geçmek ister gibi tepeden bir bakış attı. Suratında müthiş bir öfke kol gezmeye başlamıştı. 


Sonra birden sert bir ayaz misali pencerenin yanına esti. Odadaki kuşlar sahiplerindeki bu duygu değişimini anında sezmişti; adeta çıldırmışlardı. Kanat çırpıyor, can çekişircesine çığırıyorlardı.


Buraya girmem hataydı.


Sırtı bana dönük hâlde, sakince mırıldandı. "Kiminle?"


Yanaklarımdaki yaşları sildim. "Bizim evde çalışan bir temizlikçiyle."


Nefretle fısıldadı. "Temizlikçiyle mi?"


"Evet ama çok ani oldu, Aziz amca aslında Mirza'yla evlendirmeye çalışıyordu..."


Şaşırmıştı; uzun bir süre sustu. "İsmi ne bu şanslı kızın?" 


"Demre." Bedenimden koparılmış gibiydim; ne söylediğimin farkında bile değildim. "Ben özel birisi miyim gerçekten?"


"Demre..." Aheste aheste fısıldadı. Omzundaki kuşu nazikçe avucunun içine hapsederek, bana döndü. Artık gözlerinde hiçbir duygu kalıntısı yoktu; sanki bir ömür boyunca oraya hiç uğramamışlardı. Gözlerimin içine baka baka ellerinin içinde çırpınan kuşun ince boynunu kavradı. "Evet, özel birisin."


Tek bir hamleyle ansızın kuşun boynunu kırdı. İnsanın kanını donduran bir çatırdama sesi yükseldi, irkildim.


"Sen kapımı çalmadan önce bu kuşu öldürmeye hazırlanıyordum. Yani evet, özel birisin, bu zavallının kaderine dokundun. Daha fazla yaşamasına sebep oldun." Keyifsizce güldü, doğru düzgün çırpınmaya vakit bile bulamayan avucundaki cansız kuşu bana gösterdi. "Ama daha çok acı çekerek ölmesine de sebep oldun."


Kendimi tutamayarak, hıçkırmaya başladım.


"Yani olması gereken zamanında olmalı. Ölmesi gereken de zamanında ölmeli." Bir süre duygusuzca beni izledikten sonra, ihtiyatlı bir nefes aldı. "Bırak kuşu, zamanında düşsün; zaten artık istese de kanadı olduğunu hatırlayamaz."


Usulca arkasını dönerek, kuşu pencereden dışarıya fırlattı.






ALLAAAAHHH Beren Zeren Ceren sen nabtın ortalığı karıştırdın...uyuyan ayıyı uyandırdın.. 🥲 Kafanızın karıştığını biliyorum çünkü olayları aslında sadece tek bir bakış açısından okuyoruz o da genelde Demre oluyor ve kendisi hiçbir bok bilmediği için biz de hiçbir bok bilmiyoruz puahjdbfhd Önceden olayların sinyallerini versem de o kadar da anlaşılmıyor farkındayım. AMA merak etmeyin artık sona yaklaştık ve kitaba başka yeni karakter girmeyecek. Merih'in babasını zaten sonunda dahil edecek şekilde ayarlamıştım. Beynimiz (benim de beynim yandı tabii ki benim neyim eksik sizden) yandı ufaktan ama düzlüğe çıkıcaz bana güvenin 🫂 10 gün sonra yeni bölümde görüşmek üzereee hoşçakalınnn 🪄✨✨✨Bu arada ufak bi' reklam yapabiliyo muyuz yetkililer cevap verin 👉🏼👈🏼 Yeni kurgum yoldaymış ve yayımlanmasına az kalmış da...söyliyim dedim..🙂↔️🖤🪄✨💡🥷🌑

Yorumlar

Anlık Ziyaretçi -`♡´-